Terörsüz Türkiye Yetmez, Yaşanabilir Türkiye Gerekir!
14 Mayıs 2025 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan grup toplantısında, Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan’ın yaptığı konuşma yalnızca partililere değil, bu ülkenin her köşesinden yükselen sessiz çığlıklara kulak verenler için de önemli mesajlar içeriyordu.
Konuşmanın merkezinde “Yaşanabilir Türkiye” vardı. Terörsüz Türkiye, sadece bir sonuçtur; Arıkan’a göre, bunun zemini adaletle, kardeşlikle ve gerçek bir demokrasiyle inşa edilmelidir.
Konuşmada, 50 yıldır süren acılar ve çözüm arayışlarına değinilmesi, Milli Görüş çizgisinin bu meseleye dair derin birikimini yansıttı. Erbakan döneminden itibaren atılan adımlar ve hazırlanan raporlarla Saadet Partisi’nin bu meseleye yalnızca güvenlik değil, sosyolojik ve siyasal bir perspektifle yaklaştığı bir kez daha vurgulandı.
Arıkan’ın, “Bizim ihtiyacımız olan, istemediğimizi değil, istediğimizi dile getirerek söylemek” sözleri, siyasi literatürde sık rastlamadığımız bir netliği ortaya koydu. Terörün olmaması değil; hakkın, adaletin, kardeşliğin olması gerektiğini ifade etmek, bu meseleyi savunma hattında değil, çözüm cephesinde ele almaktır.
En dikkat çekici bölümse, PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili kısmın ardından geldi:
“Evet! Silahlar bir daha çıkmamak üzere yok edilmelidir. Ancak silahlarla birlikte, ülkemize ve bölgemize yönelik emperyal planlar da yerin altına gömülmeli.”
Bu sözler, sadece iç politikaya değil, dış müdahalelere ve algı operasyonlarına karşı da bir duruş çağrısıdır. Çözüm süreci gibi kritik bir konuda bile yurtdışı odaklı değil, Ankara merkezli bir çözüm önerilmesi, siyasetin yeniden milli sınırlar içerisine çekilmesi açısından değerlidir.
Arıkan, siyasetin son dönemde şeffaflıktan uzaklaştığını da net bir şekilde ortaya koydu:
“Biz bunları Abdulkadir Selvi’den mi öğreneceğiz? Şamil Tayyar’dan, Mehmet Uçum’dan mı?”
Bu sorular, sadece bir eleştiri değil; parlamenter sistemin yeniden işler hale getirilmesi için açık bir çağrıdır.
Bu konuşma, yalnızca Saadet Partisi’nin değil, Meclis çatısı altındaki tüm partilerin sorumluluğuna işaret ediyor. Arıkan’ın “bu iş partiler üstü bir iştir” vurgusu, çözümün sadece siyasi iktidarın inisiyatifinde bırakılmaması gerektiğini net bir biçimde ortaya koyuyor. Toplumda oluşan algının aksine, bu mesele sadece DEM Parti’nin ya da iktidarın sorunu değildir. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle bu toprağın bütün insanları sorunun da çözümün de ortak paydasıdır.
Ancak bu çağrıların, mecliste yankı bulması için halkın da duyarlılığı önemlidir.
Zira Türkiye, sadece terörsüz değil, aynı zamanda kayyumun olmadığı, hukukun üstün olduğu, herkesin adil yaşama hakkına sahip olduğu bir ülke olmalıdır. İşte o zaman “Yaşanabilir Türkiye” hayali bir slogandan ibaret olmaz.
Velhasıl; Arıkan’ın kürsüden seslendirdiği sözler, sadece bir konuşma değil, Türkiye’ye yönelik bir yol haritasıydı.
Artık mesele şu: Meclis bu çağrıyı duyacak mı? Yoksa bu ses de, diğerleri gibi, boş duvarlara mı çarpacak?