Gazeteci yazar Dilipak, toplumdaki sosyo psikolojik bozulmaya dikkat çekti
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, bir tarafta artan yoksulluk karşısında görgüsüzlük düzeyinde yaşanan lüks ve şatafata; “İsraf, lüks budalalığı her kesimde var. Bizimkilerin bir kısmı meğerse kıskançlıklarından öfkelilermiş. Servet ve iktidar sahip olunca ne haltlar yediklerini utanarak görüyoruz” yorumunu yaptı.
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, Naime Akbin’in TRend MEDYA için hazırladığı Trend Siyaset’e konuk oldu. Din ve siyaset üzerine farklı bakış açısı ile dikkat çeken Dilipak, konuk olduğu programda ağırlıklı olarak “ahlak” vurgu yaptı.
Toplumsal iletişimsizliğe işaret eden Dilipak, “Ciddi bir iletişimsizlik sorunumuz var. Birin kendine göre iyi bir şey sözlerken karşısındaki onu tehdit olarak algılıyor. Bu bizim sosyo psikolojik bir davranış bozukluğu olarak, özellikle politikacıları, medyanın kötü örnekleriyle içinden çıkılamaz hale geldi. Birbirimiz dinleme anlama yerine, bir birimizi parmak sallama, sindirme, caydırma, baskı altına alma yolunu seçiyoruz. Bu aslında toplumsal bir sorun. Kimi ineğe tapıyor, Hindistan’da kimi fareye tapıyor ve biz o Hintistan’ı Müslüman gelenek içinde 300 yıl yönettik. Dünyadaki ilk insan hakları mahkemesi orada kuruldu” dedi.
HUKUK SEÇME HAKKINI MAĞDUR OLANA VERİYOR
İlk insan hakları mahkemesi olan Mezâlim Mahkemeleri’nin işleyişinden örnekler veren Dilipak, “Mezâlim Mahkemesi, mahkemesi iki dereceli bir mahkeme idi. Suçun niteliği tartışılmadan önce kim haklı kim haksız, zarar veren zarar görene bakılırdı. Bir Müslüman Hindu mahallesinde inek kesip, Müslüman mahallesinde yargılanırsa sonuç ne olur ya da bunun tersi olduğunda ne olur. İkinci derece mahkeme hak sahibine hukuk seçme hakkı veriyor. Yani bir Müslüman Hindu mahallesinde inek kesmişse onu Hindu hukukuna cezalandırma, yani hukuk seçme hakkını mağdur olana veriyor.
AHLAK YOKSA DİN DE YOKTUR
En başa gidersek, kendisine daha din gelmeden önce peygamberimizin ilk yaptığı şey erdemliler ittifakıdır. Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müşrikler o zamanlar üç büyük siyasi kanatla içlerinden bir grup olarak ayrıldılar. Herkes kendi haklılığını savunuyordu. Dördüncü grup, ‘haksızlık kimden gelirse gelsin mazlumdan yana zalime karşı’ dedi. Burada din de yoktu, hukuk da yoktu. Ne vardı; ahlak vardı. Ahlak yoksa din yok. Peygamberimiz de bunu şöyle ifade ediyor; ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.’ Ondan sonra bunun üzerine iman yükleniyor. İbadet değil iman” diye konuştu.
AHLAK YOKKEN ÜZERİNE İBADET YÜKLERSENİZ…
Ahlakın olmadığı yerde ibadetin nasıl olacağını Dilipak, şöyle anlattı: “Ondan sonra ki aşama insan ilişkileri. Peygamber Efendimize verilen sıfat El-emin, güvenilir, ahlaklı insan olmak. Bunlar erdem olarak toplumda yerleştikten sonra dinin ibadet boyutu. Ahlak yokken üzerine ibadet yüklerseniz onlar ticaretini, sosyal ilişkilerini kendi çıkarların göre şekillendirirler. Orada din kalmaz.” Dilipak, tarihsel örnekler de verdi.
SAPTIRILMIŞ BİR DİN ÇATIŞMADAN BESLENİYOR
“Barış içinde bir arada yaşama iradesini ortaya koyamıyoruz biz” diyen Dilipak, Hrant Dink, Uğur Mumcu gibi gazetecilerle programla yaptığını anımsatarak, “İnsanlar bunu istiyor” dedi. Dilipak, şöyle devam etti: “Entrika, ideoloji, saptırılmış bir din çatışmadan besleniyor.”
ÖFKEMİZ MERHAMETİMİZDEN BÜYÜK
Medine sözleşmesi ile başlayan süreci anlatan Dilipak, bin 500 yıl önce gerçekleştirilen bir hadisenin bugün başarılmadığını belirterek, şu örneklerle devam etti: “Tarikatlar kendi içinde uyumlu değil, Aleviler kendi içinde uyumlu değil, Sağcılar, solcular kendi içinde kavgalı. Çok okumuyoruz da düşünmüyoruz da. Bizim öfkemiz merhametimizden büyük. Bunu öncelikle yenmemiz gerekiyor. Öyle öfkeli bir topluluk olduk ki merhamet etmiyoruz. Halbuki kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Niye bir birimize yardım ederek güven almıyoruz? Bu bir ahlak aslında.”
OPERASYONLARI HİÇ BİTMİYOR
Her toplumun layık olduğu gibi idare edildiğini ifade eden Abdurrahman Dilipak, muhalefet ile iktidar arasında çok farklılık olmadığını belirterek, “İktidarlar değişiyor. Ama anlayış değişmediği için ve iktidarlar da bu çatışmadan beslendiği için taraflar kendi içindeki çatışmayı örtmek için öbür tarafa saldırıyor. Operasyonları hiç bitmiyor” diye konuştu.
HERKES İNANDIĞINI ÖZGÜRCE YAŞAYABİLMELİ
Herkesin inandığını özgürce yaşayabilmesi gerektiğine vurgu yapan Dilipak, “Mal, can, akıl, namus, inanç ve nesil emniyetine karşı hiçbir şart altında açık ya da kapalı tehdit oluşturmayacağız. Adam şeytana tapıyor. Ama benim lanet ettiğim şeytandan bahsetmiyor. Başka bir şeytan tanımı var. Bir birimizi kazanmak varken kelle koparmak niye? İkimiz de birbirimizin ötekisiyiz. İnancınıza saygı duyuyorsanız öteki anlayışınız aşmanız gerekiyor. Bu da inanç temellidir. Kimse öteki gibi yaşamak zorunda değil. Onurlu olan tahammül etmektir” dedi.
ONLARIN NAMAZI DA KABUL OLMAYACAK
Toplumun büyük bir kısmının yokluk içinde yaşarken; diğer tarafta yaşanan şatafat üzerine sorulan bir soruya Dilipak, şu yanıtı verdi: “Bugün ki lüks, israf ve şatafat gösterisi ile yoksulluğu bir araya getirdiğimizde; ‘Vay o namaz kılanlar ki onlar yetimi, yoksulu görüp gözetmezler’ diye bir ayet var. Onların namazı da kabul olmayacak onlar boşa zaman geçiriyorlar. Böylesine bir israf, lüks budalalığı her kesimde var. Bizimkilerin bir kısmı meğerse kıskançlıklarından öfkelilermiş. Servet ve iktidar sahip olunca ne haltlar yediklerini utanarak görüyoruz.
YÜZÜNÜZDE KIL ÇIKIYOR DİYE CENNETE GİRECEK DEĞİLSİNİZ
Bağladığınız başörtüsünün sizin için manevi bir değeri yoksa basit bir çaputtan farkı yok. Yüzünüzde kıl çıkıyor diye cennete girecek değilsiniz. Eğer sakal bırakıyorsanız ve bunu bir aidiyet olarak anlıyorsanız o aidiyetin kaynağına uygun yaşamıyorsanız aslında onu istismar ediyorsunuz demektir. Aslın bu iktidar döneminde biraz sonradan güç ve servet sahibi olanların hezeyanları şeklinde ortaya çıkıyor. Yani yerken biraz üstlerine başlarına döküyorlar. Hatta çok yiyormuş gibi gözükmek hoşlarına gidiyor.
HELAL KAZANMAMIŞLAR HELAL DE HARCAYAMIYORLAR
Çantasıyla, arabasıyla, gömleğinin markasıyla kendi değerini görüyor. O arabanın içinde kimse yok. O saati, gömleği, çantası, arabası olmasa içi boş bir kostüm. Kendini aklıyla, fikriyle, cesaretiyle, dürüstlüğü ile değil böyle bir özelliği de yok adamların. Para kazanmışlar. Onu da helal kazanmamışlar helal de harcayamıyorlar. Kendilerine, ülkelerine yazık ediyorlar. Bu biraz ahlak biraz da akılla ilgili bir konu.”
Abdurrahman Dilipak, konuşmasını “Faklılıklarımıza rağmen; katılımcı, insan haklarına saygılı bir hukuk devletinde bir arada yaşamanın yolunu buluruz” sözleriyle noktaladı.