Siyonizm ve Küresel Planlar: Türkiye Neden Bu Oyunun İçinde?

Tarık ŞEKER

Dünya siyasetinde olup bitenleri dikkatle takip eden herkes farkında: Küresel güçlerin planları sadece büyük devletlerle sınırlı değil. Onlar, kendi çıkarları için her ülkeyi belirli kalıplara sokmaya, belli politikaları dayatmaya çalışıyor. Bunun en büyük örneklerinden biri de iklim yasaları ve karbon salınımı düzenlemeleri adı altında Türkiye gibi ülkelerin ekonomik bağımsızlığını tehdit eden uygulamalardır. İşin arkasında ise yıllardır konuşulan Siyonist planların olduğu açıkça görülüyor.

Bugün Meclis’e sunulan iklim yasası, Türkiye’nin karbon salınımı üzerinden baskı altına alınmasını sağlamak için bir araç. Dünya karbon salınımında Çin %32 ile en büyük paya sahipken, ABD ve Avrupa ülkeleri de yüksek oranlarda atmosfere zarar verirken, Türkiye’nin sadece %1’lik payı var. Peki, bu kadar düşük oranla neden biz de büyük yaptırımların içine sürükleniyoruz? İşte bu noktada devreye Siyonist sistemin oyunları giriyor.

Büyük İsrail Planı ve Türkiye’ye Yönelik Operasyonlar

Siyonist ideolojinin en büyük hedeflerinden biri Büyük İsrail Projesi olarak bilinen genişleme planıdır. Tevrat’ta geçen “Nil’den Fırat’a” söylemi, bazı kesimler tarafından İsrail’in sadece bugünkü topraklarla yetinmeyeceği, bölgedeki ülkeleri zayıflatarak daha geniş bir alanı kontrol altına almak istediği şeklinde yorumlanıyor. Bugün Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, bölgesel çatışmalar, ekonomik krizler hep bu planın birer parçası olarak değerlendiriliyor.

Türkiye ise bu planların tam merkezinde yer alıyor. Çünkü güçlü bir Türkiye, Büyük İsrail’in kurulmasının önündeki en büyük engellerden biri. O yüzden Türkiye’yi her anlamda zayıflatmaya, sanayisini, tarımını ve hayvancılığını bitirmeye yönelik planlar ardı ardına devreye sokuluyor.

Bugün uygulanan ekonomi politikalarına bakın:

Gıda fiyatları artıyor, üretici desteklenmiyor, tarım bitme noktasına geliyor.

Çiftçiye ve hayvancıya yeni vergiler, karbon düzenlemeleri getiriliyor.

Sanayiciye karbon vergisi dayatılıyor, üretim zorlaştırılıyor.

Yeşil Mutabakat gibi küresel projelerle Türkiye gibi ülkeler ekonomik açıdan köşeye sıkıştırılıyor.

Bütün bunlar, bağımsız üretimi bitirmek, halkı dışa bağımlı hale getirmek ve Türkiye’yi daha kolay yönetilebilir bir ülke konumuna getirmek için atılan adımların parçalarıdır.

 

Ekonomik ve Medya Hegemonyası: Dünyayı Kim Yönetiyor?

Dünyada ekonomik ve medya gücünün kimlerin elinde olduğunu anlamadan, bugünkü düzenin neden bu şekilde şekillendiğini kavramak mümkün değil. Siyonist sermayenin küresel ekonomi üzerindeki etkisi yıllardır tartışılan bir konu.

Bugün dünya finans sistemine bakıldığında;

IMF, Dünya Bankası gibi kurumların büyük kısmı küresel sermaye tarafından yönetiliyor.

Küresel fonlar, büyük şirketler ve bankalar, ulus devletlerin ekonomilerini kontrol altına almak için devreye giriyor.

Dijital para ve merkez bankaları aracılığıyla ülkelerin para politikaları dışarıdan yönlendiriliyor.

Medya alanında da durum farklı değil. Hollywood’dan büyük haber ajanslarına kadar pek çok küresel medya devi belirli ellerin kontrolünde. Kültürel dönüşüm adı altında topluma dayatılan yeni yaşam biçimleri, geleneksel değerlerin zayıflatılması, aile yapısının hedef alınması… Bütün bunlar, ulusların kendi kimliklerinden uzaklaşması ve küresel düzene daha rahat entegre olmaları için yapılan bilinçli çalışmalardır.

Bugün Türkiye’de bile medya gücünün büyük kısmı ya doğrudan ya da dolaylı olarak küresel sermayeye bağımlı hale getirilmiş durumda. İşte tam da bu yüzden, gerçekleri konuşan, bu oyunları ifşa eden kişi ve kurumlar her zaman hedef alınıyor.

 

Tek Dünya Devleti ve Dijital Kölelik Düzeni

Bütün bu planların nihai hedefi ise “Tek Dünya Devleti” olarak adlandırılan küresel bir yönetim sistemi kurmaktır. Ulus devletleri zayıflatıp, insanların özgürlüğünü tamamen elinden alan bir sistem inşa edilmek isteniyor. Bu süreçte:

Sosyal kredi sistemleri: Çin’de test edilen sistemle, insanların her hareketi puanlanarak özgürlükleri kısıtlanıyor.

Dijital kimlikler ve para sistemleri: Nakit para kaldırılıp, herkesin dijital bir sistem içine dahil edilmesi planlanıyor.

İnsanların özel mülkiyetten koparılması: “Senin hiçbir şeyin olmayacak ama mutlu olacaksın” söylemiyle bireyler devlete bağımlı hale getirilmeye çalışılıyor.

Bütün bunlar, insanları daha kolay kontrol edilebilir, itaatkâr bireyler haline getirmek için uygulanıyor. Ulusal bağımsızlık, ekonomik özgürlük ve bireysel haklar bu düzen içinde tamamen eritilmek isteniyor.

Türkiye Ne Yapmalı?

Bu kadar büyük bir küresel baskıya karşı Türkiye’nin atması gereken adımlar çok net:

Ulusal üretimi koruyacak politikalar geliştirmek. Tarım, hayvancılık ve sanayi üretimini artırarak dışa bağımlılığı azaltmak şart.

Karbon düzenlemeleri ve Yeşil Mutabakat gibi dayatmalara karşı durmak. Türkiye, gelişmiş ülkelerle aynı kefeye konularak ekonomik olarak sıkıştırılmamalıdır.

Bağımsız ekonomi politikaları izlemek. IMF ve küresel sermayeye olan bağımlılık azaltılmalıdır.

Medya ve kültürel alanlarda güçlü bir duruş sergilemek. Geleneksel değerler korunmalı, dış etkilere karşı milli kimlik güçlendirilmelidir.

Bugün Türkiye, kararlarını kendi alan, kendi geleceğini kendisi şekillendiren bir ülke olmak zorundadır. Küresel planlara teslim olmak demek, bağımsızlığı kaybetmek demektir. Bizi Siyonist planların içine çekmeye çalışanlara karşı uyanık olmalı, bu dayatmalara boyun eğmemeliyiz.

Bu noktada en büyük sorumluluk da halkın kendisine düşüyor. Eğer biz bu gerçekleri görüp, bilinçli bir şekilde hareket etmezsek, çok geç olmadan elimizden her şey alınabilir. Tehlike geliyor ve eğer önlem almazsak, yarın çok geç olabilir!

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ