Masada Değil, Bekleme Odasındaydınız!
Bugün imzalanan Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP), işçiye nefes değil, bir kez daha hayal kırıklığı getirdi. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’in “uzlaşı” diyerek sunduğu rakamlar, bırakın insanca yaşamayı, açlık sınırının bile altında kalıyor.
%24 zamla başlayan, devamında sembolik artışlarla süslenen bu sözleşme; gerçek hayat pahalılığına, artan kiralara, gıda fiyatlarına, çocuğuna süt alamayan annelere hiçbir çözüm sunmuyor.
Ama asıl kriz, rakamda değil:
İşçinin masada olmamasında.
Sendikalar bu kez de el sıkıştı, ama sıktıkları el işçinin değildi.
Yüz binlerce işçi “Bu rakamla nasıl geçineceğiz?” diye sorarken,
Sendika yöneticileri, “Uzlaştık” deyip protokolü imzaladı.
Peki bu kararı kim verdi?
Kime danıştınız?
TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay “İşçi razıysa imzalarız” dedi.
Ama ortada razı bir işçi yok.
Tersine; öfkeli, kırgın, ihanete uğramış hisseden bir işçi var.
Protokol sonrası sosyal medya tepkileri adeta yangın yerine döndü:
“Masada bizi temsil etmediniz, sattınız.”
“Sözleşme değil, teslimiyet belgesi imzaladınız.”
2025 Türkiye’sinde kamu işçisi hâlâ sefaleti müzakere etmek zorunda kalıyor.
Sendikalar hâlâ tabanına kulak vermek yerine, yukarıyla uyum peşinde.
Ve hâlâ birileri işçiye “Bu kadarla yetin” deme cesaretini gösterebiliyor.
Bu cesaretin adı temsil değil.
Bu, meşruiyetini kaybetmiş sendikacılıktır.
İşçinin iradesi masaya çağrılmadıkça;
O masa, ne kadar süslü olursa olsun, bir bekleme odasından ibarettir.