Gayrettepe Yangını: Önlemsizliğin Ateşinde Yiten 29 Can
2 Nisan 2024 sabahı İstanbul’un merkezinde, Gayrettepe’de bir binadan yükselen alevler gökyüzünü kapladı. Kısa sürede tüm ülkenin gündemine oturan bu yangın, sıradan bir “kaza” değildi. İçinde 29 işçinin bulunduğu bir gece kulübünde yapılan tadilat sırasında çıkan yangın, aslında yıllardır söylenen ama bir türlü duyulmayan bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi:
Türkiye’de emekçiler hâlâ ölüme gönderiliyor.
O sabah, kulübün tadilatı sürüyordu. İşçiler, binanın alt katında kaynak yapıyor, duvarlarda izolasyon çalışması yürütüyordu. İddialara göre, binada kullanılan malzemeler son derece yanıcıydı ve hiçbir yangın önlemi alınmamıştı. Kaçış kapıları kilitliydi, acil çıkış yolları yoktu. Yangın söndürme sistemi çalışmıyordu.
Kaynaktan çıkan kıvılcım, tavandaki ses yalıtım süngerlerini tutuşturdu. Alevler birkaç dakika içinde tüm binayı sardı. Dışarıdakiler yardım çığlıkları duysa da içeridekiler çıkamadı. Yangın o kadar hızlı büyüdü ki, itfaiye ekipleri geldiğinde içeridekiler çoktan dumana teslim olmuştu.
29 işçi…
Kimisi evine ekmek götürmek için o sabah işe çıkmıştı. Kimisi oğluna okul çantası almak istiyordu. Kimisi ise “iki ay daha çalışayım, köyüme dönerim” diyordu. Hepsi aynı yerde, aynı ihmal zincirinin altında can verdi.
Bu olay, sadece bir iş kazası değil; açık bir iş cinayeti. Çünkü bu yangın, önlenebilirdi.
O binada gerekli yangın ekipmanları olsaydı,
kaçış kapıları kilitli olmasaydı,
iş güvenliği kuralları gerçekten uygulanıyor olsaydı,
belki bugün 29 aile yas tutmayacaktı.
Fakat ne yazık ki Türkiye’de iş güvenliği çoğu zaman bir “kâğıt üzerinde formalite”ye dönüşmüş durumda. Kağıt üzerinde yapılan kontroller, göstermelik imzalar ve göz yuman yetkililer bu cinayetlerin görünmeyen ortaklarıdır.
Gayrettepe yangınında da tablo aynıydı.
Denetim yoktu.
Binanın alt katı, kaçış imkânı olmayan bir ölüm kapanına dönmüştü.
Olaydan sonra açıklamalar geldi, “soruşturma başlatıldı” denildi, “sorumlular gözaltında” haberleri yapıldı. Ama herkes biliyor ki, asıl sorumluluk zinciri çok daha yukarıda:
Denetimsizliğe göz yuman idarecilerde,
göz göre göre o koşullarda çalışmaya izin veren işverenlerde,
emekçiyi koruyamayan sistemde.
Şimdi dava günü yaklaşıyor: 3 Kasım Pazartesi, saat 10.00’da Çağlayan Adliyesi.
Kayıp yakınları, “davaya sahip çıkalım” diyor.
Çünkü bu dava sadece o gece kulübündeki 29 işçinin değil, Türkiye’deki tüm emekçilerin davası.
Bu ülkenin vicdan davası.
Yıllardır Soma’da, Ermenek’te, Torunlar’da, şimdi de Gayrettepe’de aynı hikâyeyi dinliyoruz. Her defasında “ihmal” deniyor. Ama artık bu kelime, gerçeği gizlemeye yetmiyor.
Bu ülkede işçiler ölüyorsa, bu ihmal değil, göz göre göre işlenen bir suçtur.
29 işçi, 29 can, 29 aile…
Her biri bu ülkenin emeğiyle var olan insanlardı.
Onlar için adalet istiyoruz.
Çünkü adalet sadece mahkeme salonlarında değil, toplumun vicdanında da aranır.
3 Kasım’da Çağlayan Adliyesi’nde bu dava görülecek.
Orada olmak, sadece bir yangının değil, yıllardır süren sessizliğin hesabını sormak demek.
Unutmayalım: Eğer biz sustukça, yeni yangınlar çıkacak, yeni işçiler ölecek.
Adalet, bir kez daha gecikirse, bu yangın hiç sönmeyecek.