Emirhan Gültekin’in doktoru neden kendi hastanesinde tedavi olmadı ?
Soruyu Sormak da Bir Kamu Görevidir
Bazı olaylar vardır; yalnızca yaşandıkları kişilerle sınırlı kalmaz, toplumun tamamını ilgilendiren bir güven meselesine dönüşür. Hele ki konu sağlık, konu çocuklar ve konu kamusal sorumluluk taşıyan yöneticiler olduğunda, susmak değil konuşmak gerekir.
Son günlerde kamuoyunun dikkatle takip ettiği bir tedavi süreciyle ilgili bana ulaşan bir mesaj, tam da bu nedenle üzerinde durulmayı hak ediyor. Mesajda herhangi bir suçlama yok. Ne bir kesin hüküm ne de peşin bir yargı… Ancak dikkat çekici bir ayrıntı var ve bu ayrıntı, sağlık sistemine dair önemli bir soruyu beraberinde getiriyor.
Ağır bir hastalıkla mücadele eden bir gencin tedavi sürecinde, özellikle hijyen koşullarına dair geçmişte yaşanan sorunlar kamuoyuna yansımıştı. Emirhan Gültekin’in tedavi sürecinden bahsediyorum. Bu süreç devam ederken, Emirhan’ın tedavisinde görev alan ve aynı zamanda bir kamu hastanesinin yöneticisi konumunda bulunan hekimin, kendi ameliyatını görev yaptığı hastanede değil, başka bir özel sağlık kuruluşunda gerçekleştirmiş olması dikkat çekiyor.
Burada altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor:
Bu tercih tek başına bir suçlama değildir. Kişisel, tıbbi ya da zorunlu nedenlerle alınmış bir karar olabilir. Kimsenin sağlık tercihi üzerinden yargılanması doğru değildir. Ancak mesele bireysel bir tercihin ötesine geçtiğinde, kamu adına soru sormak da bir hak değil, bir sorumluluktur.
Çünkü şu soru kendiliğinden doğuyor:
Bir yöneticinin, yönettiği kurumda kendi sağlık ihtiyacını karşılamayı tercih etmemesi ne anlama gelir?
Bu soru kişisel değil, sistemiktir.
Bu soru bir bireyi değil, bir yapıyı ilgilendirir.
Bir kamu hastanesinin başındaki isim, aynı zamanda o hastanenin koşullarının, hijyeninin, hasta güvenliğinin de teminatıdır. Eğer bu teminatı bizzat kendisi için yeterli görmüyorsa, toplumun geri kalanından “güven” beklemek ne kadar gerçekçidir?
Özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış, enfeksiyon riski yüksek hastalar söz konusu olduğunda, hijyen ve güvenlik artık bir tercih değil, hayati bir zorunluluktur. Bu nedenle sağlık yöneticilerinin her adımı, yalnızca tıbbi değil; etik ve toplumsal sonuçlar da doğurur.
Sağlık sistemi yalnızca bina, cihaz ve kadrodan ibaret değildir. Sağlık sistemi, güven üzerine inşa edilir. Ve bu güven; yönetenlerin, yönettikleri yapıya duydukları inançla doğrudan ilişkilidir.
Kamuoyunun beklentisi çok nettir:
Savunma değil, açıklama.
Sessizlik değil, şeffaflık.
Bu tür durumlarda yapılması gereken, eleştiriyi bastırmak ya da soruyu değersizleştirmek değil; nedenlerin açık ve net biçimde paylaşılmasıdır. Çünkü açıklama, şüpheyi büyütmez; aksine azaltır.
Bugün konuşulması gereken mesele bir kişinin nerede ameliyat olduğu değildir. Konuşulması gereken, kamusal sağlık kurumlarına duyulan güvenin neden bu kadar kırılgan hale geldiğidir.
Unutulmamalıdır ki; insanlar, çocuklarını emanet ettikleri kurumların başındaki isimlerin de aynı koşullara güvenip güvenmediğini bilmek ister. Bu, lüks bir beklenti değil; en temel yurttaşlık hakkıdır.
Bazen bir mesaj gelir ve sadece bir ayrıntıyı hatırlatır.
Bazen o ayrıntı, koca bir sistemin sorgulanmasına vesile olur.
Ve bazen en büyük kamu görevi, doğru soruyu sormaktan ibarettir.
Emirhan Gültekin’in doktoru neden kendi hastanesinde tedavi olmadı ?