Cezasızlık Sürdükçe Hiçbirimiz Güvende Değil!
Demet Akarsu. 19 Temmuz’da, boşandığı erkek tarafından öldürüldü. İsmi burada bir cümleye sığdı ama yaşadıkları öyle değil. Bu ülkede kadın olmak hâlâ ölümle burun buruna yaşamak demek. Üstelik kaç kere “önlenebilirdi” desek de değişen bir şey olmuyor. Çünkü bu ülkede kadınlar öldürülmeden önce defalarca sinyal veriyor. Ama bu sinyalleri alan yok. Dinleyen yok. Koruyan yok. Cezalandıran zaten yok.
Demet, Haziran ayında boşandığı Halil Tezkorkmaz tarafından tam 31 yerinden bıçaklanarak öldürüldü.Uzaklaştırma kararı vardı. Vardı, ama kâğıt üstündeydi. Uzaklaştırma kararının zerre caydırıcılığı yoktu. Yani devletin “koruma” dediği şey, kadına mezar oldu.
Bu ülkede kadınların öldürülme süreci evliliğin üçüncü ayında başlıyor. Evet, yanlış okumadınız. Demet, evlendikten yalnızca 3 ay sonra yüzüne aldığı öldürücü bir darbe nedeniyle hastaneye gitmek zorunda kalıyor. Rapor var, kayıt var. Ama kadın korkuyor. Şikâyetçi olamıyor. Çünkü sistem kadını değil, şiddet uygulayanı koruyor. Sonra başka bir şiddet. Bu sefer aile devreye giriyor. Demet boşanmak istiyor. Uzaklaştırma kararı alınıyor.
Ve sonra?
Sonra o adam hiçbir yaptırım olmadan, hiçbir engellemeyle karşılaşmadan, elini kolunu sallayarak gelip kadını öldürüyor. Bitmedi.
Demet’in fotoğrafını ailesine gönderiyor. “Demet öldü, sıra sizde” diyerek.
Bu artık bir cinnet değil. Bu, sistematik bir erkek terörü. Bu, cezasızlıkla beslenen bir canavarlık. Ve bu, devletin sorumluluğunda.
Bugün bu ülkede bir kadın hâlâ korunamıyorsa, hâlâ “ölmeden koruyun” diyorsa ve bu kadar açık işaretlere rağmen öldürülüyorsa, bu sadece bir kadın cinayeti değildir. Bu bir ihmal zinciridir. Bu, adaletsizliktir. Bu, görev ihmali ve devletin suça ortak olmasıdır.
Artık “üzgünüz” demeyin.
Artık “gereken yapılacak” yalanını bırakın.
Artık kadınları kâğıt üstünde değil, gerçekten koruyun.
Yoksa sıradaki hepimiz olabiliriz.
Çünkü bu ülkede cezasızlık sürdükçe hiçbirimiz güvende değiliz.