“Bu ülkenin kadim sorunları bitsin diye çalışıyoruz. O yüzden buradayız, o yüzden bir aradayız”

“Bu ülkenin kadim sorunları bitsin diye çalışıyoruz. O yüzden buradayız, o yüzden bir aradayız”
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ

 

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol grubunda yaptığı konuşmada TBMM’de kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na, son günlerde yaşanan zehirlenme vakalarına ve taksici esnafının sorunları gibi konulara değindi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İmralı’ya milletvekili göndermemelerini eleştirenlere cevap verdi. Sürece en başından beri destek verdiklerini hatırlatan Babacan, “Biz bu sürecin başarıya ulaşması için, taşın altına bedenimizi koymaya hazırız” dedi. TBMM’de Yeni Yol Grup toplantısında konuşan Ali Babacan şunları söyledi:

REKLAM ALANI

“Bu süreci baltalamak isteyenler, taş koymak isteyenler olacaktır”
İmralı’ya yönelik tartışmalar üzerinden yeniden alevlenen sürece dair değerlendirmelerde bulunan Babacan, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarına ilk günden beri ilkesel ve yapıcı bir destek verdiklerini vurguladı. Türkiye’de terörün ve şiddetin son bulmasına yönelik her çabanın, tüm zorluklarına rağmen, kıymetli olduğunun altını çizen Babacan, sürecin hassasiyetini hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: “Meclis’te kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, geçtiğimiz günlerde yine Türkiye’nin gündemindeydi. Komisyondan bir heyet İmralı’ya ‘gitsin mi, gitmesin mi’ tartışmaları bir anda ayyuka çıktı. Bu tartışmaların arasında, bizim duruşumuzun yeterince anlaşılmadığını da üzülerek gözlemledim. Biz ilk günden bu yana; terörün, şiddetin sona ermesini hedefleyen bu sürece açık destek verdik. Başarılı olma ihtimali yüzde 5 bile olsa, o ihtimali bile destekleriz dedik. Hatta bu iradeyi, ülkenin Cumhurbaşkanından aylarca önce ortaya koyduk. Zor bir süreçtir, çetrefilli bir süreçtir dedik. Bu süreci baltalamak isteyenler, taş koymak isteyenler olacaktır dedik. Suriye’ye kaynaklı risklere dikkat çektik. En büyük oyun bozucu İsrail olabilir dedik. Tüm bunlara rağmen, Türkiye’nin en genç siyasi partilerinden biri olarak sorumluluk üstlendik. Bu sorumluluğumuzun gereğini de yerine getirdik, getiriyoruz.”

“Önemli bir eşik aşıldı ama daha işin başındayız”
“Bundan tam üç ay önce Mardin’de açıkça söylemiştim: Yürütülen bu süreçte, Öcalan’ın Komisyon’a iletmek istediği mesajlar varsa, bu mesajların ‘bir şekilde’ Komisyon’a aktarılmasının önemli ve yararlı olacağını söylemiştim. Mesajın hangi metotla iletileceğinin çalışılması lazım demiştim. O günden bugüne iktidar ortaklarına baktığımızda, hele hele Sayın Erdoğan’a baktığımızda bu konuyu sahiplenmediğini gördük. Aylarca hiç konuşmadı. Nihayetinde, Komisyon’dan bir temsil heyetinin İmralı’ya gitmesiyle ilgili öneri Komisyon’a sunuldu ve kabul edildi. Biz bu öneriyi reddeden, engelleyen bir tutum ortaya koymadık. İsteyen gitsin dedik. Heyet adaya gitti, geldi. Şimdi heyetin ziyaret raporunu bekliyoruz. Umarız ki en kısa zamanda komisyon bu konuda bilgilendirilir. Şunu da ifade etmek istiyorum arkadaşlar: Bu Komisyon’un çalışmalarında daha önümüzde nice nice zor konular gelecek. Daha işin başındayız ha! Evet önemli bir eşik aşıldı ama daha işin başındayız. Örgüt üyeleriyle alakalı, mahkumlar ile alakalı, bu örgüt varlığına son verdiğinde, tamamen silahları bıraktığında, Suriye’yle ilgili riskler de sona erdiğinde bu örgüt mensuplarının ne olacağıyla ilgili kararlar vermek gerekecek. Bu kararlar kolay kararlar olmayacak. Onun için ben özellikle buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum: Ya bu süreci tam sahiplenin, elinizi değil, bedeninizi taşın altına koyun ya da ‘Bu Komisyon’a nasıl olsa yükü yükledim. Olursa olur, artısı bana yazar, olmazsa da iktidar ortağımı ve bu işle uğraşan bürokratlara yükü atıp geçerim’ demeyin. Bu kolaycılıktır. Bu siyasi fırsatçılıktır.”

“Konu barışsa, konu Kürt sorununun çözümüyse, bizi sakın ha başkalarıyla karıştırmayın”
“Şunu da söylemek istiyorum, Cuma gününden bu yana bizim tutumumuzu eleştirenler var. Bu eleştirilerin hepsini dinledik. Siyasette eleştiri de eleştirileri dikkatli dinlemek ve ona göre hareket etmek de siyasi ahlakın gereğidir. Ama bu eleştirileri yapanlara da bir çift lafım olacak; Konu barışsa, konu Kürt sorununun çözümüyse, bizi sakın ha başkalarıyla karıştırmayın. Biz, bundan tam beş sene önce, herkesten önce çıktık, terör sorunu sadece silahla çözülmez, dünyadaki ‘çatışma çözümü’ tecrübelerinden istifade etmek gerekir dedik. Birileri, ‘teröristlerin ayakkabı numaralarını bile biliyoruz, hepsini bitireceğiz’ derken biz dedik, sadece silahla bu işi yapamazsınız, dedik, olmayacak dedik. Bu konuya geniş bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekir dedik.”

“Biz ülkenin doğusunda ne söylersek, batısında da aynı şeyi söyleriz; söylediğimizi de ülkenin her yerinde savunuruz”
“Biz, bundan tam üç sene önce, 354 maddelik Temel Haklar Eylem Planımızla, Kürt sorununun çözülmesi için gerekenleri bütün açıklığıyla, cesurca ortaya koyduk. O gün de bizi eleştirenler oldu. O fikirlere belki o gün Türkiye bugünkü kadar hazır değildi. Ama biz duruşumuzu asla değiştirmedik. Biz, partimizi kurduğumuz ilk günden bu yana, DEM Parti ile çözüm odaklı bir diyalog kurmuşken; 2023 ve 2024 seçim kampanyaları boyunca hem Sayın Erdoğan hem de Sayın Bahçeli ‘bunlar teröristlerle görüşüyor’ diyerek bizleri kıyasıya eleştirdiler, bütün medyalarını üzerimize saldılar. Bunları unutmuş değiliz. Oysa, dikkat edin, bizim çizgimiz hiç değişmedi. Hep tutarlı olduk. Tutarlılık konusunda hiç kimse bizimle aşık atmaya kalkmasın. Herkesin daha önce birbirine ne söylediği kayıtlarda. Gerekirse şu koca perdeyi indiririz, daha önce söylediklerini tek tek ekrana yansıtırız. Ondan sonra yüzleri yere bakmak zorunda kalır. Dedim ya, bizi başkalarıyla karıştırmayın. Bizim bu meseleyi çözmedeki samimiyetimizi, aylarca başarısızlık ihtimaline yatırım yapanlarla karıştırmayın. Komisyonun aldığı kararı hala sahiplenmekte tereddüt edenlerle bizi karıştırmayın. Mesele demokratikleşme adımlarına gelince, kırk dereden su getirenlerle de karıştırmayın. Bizi, buldukları her kriz anında aslına rücu edenlerle karıştırmayın. ‘Kürt anasını görmesin’ zihniyetindekilerle; kanallarında Kürtçeyi duyar duymaz yayını apar topar kesenlerle bizi karıştırmayın. Bizi, ulusalcı masallarla kitlelerini uyutmaya çalışanlarla veya Kürt kelimesini duyduklarında irkilenlerle, sakın ola karıştırmayın. Biz ülkenin doğusunda ne söylersek, batısında da aynı şeyi söyleriz; söylediğimizi de ülkenin her yerinde savunuruz. Söyledik, yine söylüyoruz: Biz bu sürecin başarıya ulaşması için, taşın altına bedenimizi koymaya hazırız. Hakkâri’den uzatılan eli biz İzmir’de tutarız, hiç merak etmeyin.”

“Bu ülkenin kadim sorunları bitsin diye çalışıyoruz. O yüzden buradayız, o yüzden bir aradayız”
“Biz, bu ülkeyi ayrıştırmaya değil, birleştirmeye geliyoruz. Bizim aslımızda, demokratlık vardır. Bizim aslımızda diğerkamlık vardır, bizim aslımızda bir olmak; birlik olmak vardır. O yüzden bir kez daha tekrarlıyorum: Bizi, tahammülsüzlerle, bizi hoyratlarla karıştırmayın. Bizi, kendinden olmayana şaşı bakanlarla karıştırmayın. Bizi ana dili düşmanlarıyla, alfabe düşmanlarıyla kıyaslamayın. Açık ve net söylüyorum: Biz kendimizi, ancak ve ancak kendimizle kıyaslarız. Daha iyisini nasıl yaparız deriz ve bunun için çalışırız. Bu yüzden gönlümüz ferah, içimiz rahat. Türkiye; Doğusuyla Batısıyla, Türk’üyle Kürt’üyle bir olsun diye çalışıyoruz. Bu ülkenin kadim sorunları bitsin diye çalışıyoruz. O yüzden buradayız, o yüzden bir aradayız.”

“Bir ülkenin gerçek anlamda güçlü olup olmadığını, kadınlarının ne kadar güvende yaşadığı belirler”
Konuşmasında 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ne değinen ve kadına yönelik şiddetin Türkiye’nin en yakıcı meselelerinden biri olmaya devam ettiğine dikkat çeken Babacan, güvenlikten adalete uzanan geniş bir çerçevede toplumsal sorumluluğun altını çizdi: “Dün, 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü idi. 25 Kasım vesilesiyle; hiçbir kadının hayatının, huzurunun tehdit altında olmadığı bir Türkiye diliyorum. Bir ülkenin gerçek anlamda güçlü olup olmadığını, kadınlarının ne kadar güvende yaşadığı belirler. Şiddetin, baskının, korkunun sıradanlaştığı bir toplumda; ne güvenlikten söz edilebilir ne adaletten ne de hukuktan. İktidarın ‘Aile Yılı’ ilan ettiği 2025 yılında tam 411 kadın cinayete kurban gitti, bugüne kadar. Yılın her günü, ortalama birden fazla kadının yaşam hakkı elinden alındı. Tedbirler yetersiz kalıyor. Biz her bir kadın sokakta güven içinde yürüyebilsin diye çalışıyoruz. Kadınların, eve dönüş yolunda adımlarını hızlandırmadığı; birilerini aramak, anahtarlarını parmaklarının arasına sıkıştırmak zorunda kalmadığı; şiddet görmedikleri, sessizliğe mahkûm edilmedikleri bir Türkiye için çalışıyoruz.”

“Sebebi ne olursa olsun, silah konusunda müsamaha demek, daha çok ölüm demektir”
“Ülkemizde ‘şiddet’ dendiğinde konu sadece ‘kadına karşı şiddetle’ sınırlı değil. Türkiye maalesef, ateşli silahlara kolayca erişilen, bu konudaki yaptırımların da oldukça zayıf olduğu bir ülke. Her gün onlarca haberde, silaha ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu, kötü niyetli insanların nasıl rahatlıkla silah kullanabildiğini görüyoruz. Bu konuda da köklü bir tedbir almanın zamanı gelmiştir. Sebebi ne olursa olsun, silah konusunda müsamaha demek, daha çok ölüm demektir.”

“Bir ülkenin itibarı, kendi insanına verdiği değerle ölçülür”
Türkiye’de son günlerde yaşanan zehirlenme vakalarına ve gıda güvenliği konusuna da değinen Babacan, “Bir ülkenin itibarı, kendi insanına verdiği değerle ölçülür. İnsanın birey olarak değerli olduğu ülkelerde; can güvenliğine, gıda güvenliğine, sağlık güvenliğine önem verilir. Şu anda biz, ülke olarak zehirleniyoruz. Evet, zehirleniyoruz. Üzgünüz, öfkeliyiz. Yurdun dört bir yanında vatandaşlarımızı kaybediyoruz. ‘Ne oldu? Neden öldü bu insanlar?’ diye sorduğumuzda karşımıza hep aynı cevap çıkıyor: Denetim yapılmadı. Tedbir alınmadı” ifadelerini kullandı.

“Gençlerimizin kaldığı yurtlarda, çocuklarımızın yemek yediği okullarda, hükümlülerin bulunduğu cezaevlerinde insanlar ihmallerle zehirleniyor”
“Sadece son iki haftada, yedikleri yemeklerden zehirlenen insanlarımıza, çocuklarımıza bir bakın: Bizim tespit edebildiklerimizden sadece bazı örnekler okuyacağım size: Adıyaman KYK yurdunda 70 öğrenci… Rize KYK yurdunda 40 öğrenci… Bolu’da üniversite yemekhanesinde 14 öğrenci… Sakarya Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda 266 hükümlü… Bunların hepsi zehirlenme şüphesi ile hastaneye kaldırıldı. Üstelik bu saydıklarım sadece basına yansıyanlar. Kim bilir; basının görmediği veya raporlanmayan daha kaç vaka var… Bakın, bunların hepsi önlenebilir ihmallerin sonucudur. Bu tablo bize bir gerçeği gösteriyor: Bu ülkede denetim mekanizmaları çökmüş durumda. Gıda güvenilirliği sağlanamıyor. En temel kamu hizmetlerinde bile insan hayatı göz göre göre riske atılıyor. Gençlerimizin kaldığı yurtlarda, çocuklarımızın yemek yediği okullarda, hükümlülerin bulunduğu cezaevlerinde; insanlar benzer sebeple, benzer ihmallerle zehirleniyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Çünkü bu meselenin adı ciddiyetsizliktir. Devlet; evladını yurda emanet eden anne-babaya güven vermek zorundadır. Gençlerine ‘burada güvendesin’ demek zorundadır.”

“Çözüm burada, çözüm sistemi topyekûn değiştirmekte”
Babacan, bu tür olayların önlenebilir olduğunun altını çizerek, çözümün açık ve uygulanabilir adımlardan oluştuğunu vurguladı: “Hepimiz gayet iyi biliriz ki, her kim bir sorumluluk makamındaysa, ‘tedbir’ almakla mükellef olan da odur. Peki, ne yapmak lazım? Bir: Açık, şeffaf, akılcı kurallar koyacaksın! İki: Kurallara uyulup uyulmadığını sıkı bir biçimde denetleyeceksin! Üç: Kurala uymayana caydırıcı bir yaptırım uygulayacaksın! Ve bunları ehil kadrolarla yapacaksın! Bu kadar basit yahu, inanın bu kadar basit! İster merkezi hükûmet ol ister yerel yönetim, fark etmez! İster bakanlık ol ister belediye, fark etmez! Çözüm burada, çözüm sistemi topyekûn değiştirmekte.”

“Torpilin bir başka adı olan mülakatı kaldıracağız”
Atanamayan öğretmenlerin yıllardır biriken mağduriyetine değinen Babacan, genç eğitimcilerin emeklerinin karşılığını almadığı bir düzenin değişmesi gerektiğini vurguladı. Öğretmen adaylarının umutlarının, beklentilerinin ve verdikleri emeğin siyasi sorumluluk taşıdığını belirten Babacan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Yeri gelmişken, şunu da hatırlatmak istiyorum: Evet, atanmayı bekleyen genç öğretmenlerimiz var. Yıllarca çalışan, gecesini gündüzüne katan; ‘Bir gün öğrencilerime kavuşacağım’ diyerek umut biriktiren binlerce öğretmenimiz var bu ülkede. KPSS’de aldığı yüksek puanlara rağmen mülakatlarda elenen öğretmenlerimiz… Onlara da sözümüz var. Sizin hayalleriniz, bizim sorumluluğumuzdur. Sizin beklentiniz, bizim vicdanımızdır. Biz biliyoruz ki; adaletin, liyakatin ve fırsat eşitliğinin olduğu bir Türkiye’de hiçbir gencimizin emeği karşılıksız kalmaz; hiç kimse ‘Hazırdım, ama kapılar yüzüme kapandı’ demez. O yüzden kimse umudunu kaybetmesin; çünkü umut, bu ülkenin en değerli güvencesidir. Biz bu ülkenin gençlerine gerçek fırsat eşitliğini sağlamak için çalışıyoruz. Söz veriyoruz, torpilin bir başka adı olan mülakatı kaldıracağız diyoruz.”

“Küçük esnafımızla, taksici esnafımızla uğraşmayın”
Taksici esnafının ve genel olarak küçük esnafın artan ekonomik baskılar altında ayakta kalma mücadelesine dikkat çeken Babacan, hükûmetin vergi politikaları ve düzenlemeleriyle esnafın yükünü daha da ağırlaştırdığını vurguladı: “Geçtiğimiz hafta Genel Merkezimizde taksici esnafımızla bir araya geldik. İzmir Şoförler Odası’nın başkanını ve yönetim kurulunu ağırladık. Sahada yaşadıkları sorunları bir kez daha kendilerinden dinledik. Hepsi korsan taksilerden şikayetçi. Tedbir alınmıyor, birileri kayırılıyor diyorlar. Araç sahipleriyle şoförler arasındaki iş ilişkisini, sağlam bir hukuki ve mali çerçeveye oturtmak lazım diyorlar. Vergilendirmede ‘basit’ usulden ‘gerçek’ usule geçiş için çok erken diyorlar. 9 yıldır araçlarımızı yenileyemedik, ÖTV ve KDV istisnasıyla araçlarımızı yenilemek istiyoruz diyorlar. Taleplerinin hepsinde de haklılar. Aslında, vergi beyanında ‘basit’ usulden ‘gerçek’ usule geçmek sadece taksici esnafımızı değil, her sektördeki küçük esnafımızı kaygılandırıyor. Bu tür düzenlemeler ekonominin hızlı büyüdüğü, gelirin arttığı, esnafın yüzünün güldüğü dönemlerde yapılır. Faizlerin bu kadar yüksek olduğu, artan maliyetler karşısında esnafımızın ezildiği bir dönemde, beyanname vermeyi zorlaştırmak doğru değildir. Vergide ‘uyum’ ve ‘beyan usulünü yaygınlaştırma’ kavramları önemlidir, bir gün uygulanmalıdır; ama o gün, bugün değildir. Buradan iktidara sesleniyorum: Küçük esnafımızla, taksici esnafımızla uğraşmayın. Bin bir türlü zorlukla yaptıkları işlerini daha da zorlaştırmayın. Vergi gelirine ihtiyacınız varsa, gidin, geliri ve varlığı yüksek olduğu halde vergi kaçıranlarla uğraşın. Esnafımızın yakasından da düşün.”

“Hükûmet tüm Türkiye’de yeni alınacak elektrikli taksiler için ÖTV ve KDV’yi sıfırlamalı”
Taksici esnafının yıllardır çözülemeyen araç yenileme sorununa dikkat çeken Babacan, yüksek vergi yükünün hem esnafı hem yolcuyu mağdur ettiğini belirterek hükûmete somut bir çağrıda bulundu. Ali Babacan, “Taksici esnafımızın bir başka haklı talebi araçlarını yenilemek. Taşıt alımında uygulanan ÖTV çok yüksek olduğu için yeni araç alamıyorlar. Görüyorsunuz, taksiler çok eskidi. Türkiye’de taksilerin büyük bölümü neredeyse dokuz yıldır yenilenemiyor. Yüksek vergi yükü, artan bakım masrafları, sürekli arızalar ve düşen konfor hem esnafı hem de yolcuyu zor durumda bırakıyor. Taksiler yenilenemediği için, yeni araç satışı olmadığı için de devlet zaten onlardan ÖTV ve KDV alamıyor. Biz diyoruz ki, gelin bunu değiştirelim. Çok basit. Devlet, taksici esnafımızdan zaten ‘alamadığı’ vergileri ‘almayacağını’ ilan ederek bir kampanya başlatsın ve tüm Türkiye’de yeni alınacak elektrikli taksiler için ÖTV ve KDV’yi sıfırlasın. Yerli marka elektrikli taksiler için KOSGEB kredisiyle ödemesi kolay, uygun taksitli bir finansman paketi oluştursun. Hükûmete önerimiz bu” ifadelerini kullandı.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ