SOL LİBERAL NARSİZM..
Gündelik dilde “Hele şunun bir adını koyalım” cümlesi yaygın kullanılır. Bir şeyin fiyatını belirlemek yanı sıra konuya açıklık getirmek anlamına da gelir. Devamında da “Bu rejimin adı artık demokrasi değildir.
Bu devlet bir hukuk devleti değildir” denir.Kısacası bir de konunun ideolojik düzlemi ile kişilik faktörleri değerlendirilmek istense kaos daha da fazla artar, adını koymak isteyene.
Adını koyduğumuzda bazen işe yarıyor, bazen yaramıyor. “Yalancı” diyoruz, “Sen yalancısın” diyorlar. “Faşist” diyoruz. Öte yandan “İşsizlik” diyoruz, “ama köprü yaptık” diyorlar ve işte burada çuvallıyorlar. “Açız açız aç” deyince “açlık yok” diyorlar ve işte burada yine çuvallıyorlar.
Narsisizm ve sol, birbirleriyle ilişkisi içerisinde olamayacak denli ayrı düzeylerin kavramları olarak düşünülebilir.
Nasıl bir sol?meselesi benim yapabileceğimden çok daha yetkin bir şekilde tartışıldı, daha da tartışılacak. Ben bu tartışmaların temel bazı argümanlarına dayanarak, sol derken neyi kast ettiğime kısaca değindikten sonra, bu yazının ana gövdesini oluşturacak olan narsisizm konusuna gireceğim.
Eşitliğin ve özgürlüğün bir sentezi olarak sol
Eşitlik derken, düzayak, mekanik, zorlayıcı ve o anlamda da yanılsamalı bir eşitlik anlayışından değil de, mutlak bir eşitliğin mümkün olmadığının bilincinde olarak, varolan derin toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri bir yandan azaltmaya çalışıp, tüm sömürü biçimlerini yok etmeye çalışmak adına bir sosyolojik tespit.
Narsist kişilik tarzına sahip kişilerin en ayırdedici özelliği benlik değerlerini idame ettirebilmek için sürekli kendi dışlarından onay alma ihtiyacında olmalarıdır. Onaylanmak hepimizin hoşuna gider, yerilmekten de o oranda hoşlanmayız.
Bütün bu narsist özelliklerin birlikte ürettiği ana problem, kişinin her koşulda, kendi durumundan ve yaptıklarından bağımsız olarak ve diğer insanların varlığını önemsemeyerek, kendisini istediğini yapmayı bir bütün içinde haketmiş olarak hissetmesidir.
Benim yazarken yapmaya çalıştığım ,kendisine ve çevresine yönelik bir narsisizm sorgulamasından geçmesi ve bunun yalnızca politik uğraşlarımızda değil, tüm hayatımızda ve ilişkilerimizde oldukça önemli ve gerekli olduğuna inanç bu yazının duygusal arka planını oluşturuyor.Ben olma kimliğinin karşıtlığını oluşturan BİZ olma bilincinin liberal düşünce tarzı ile bileşkesi ,toplumsal çıkar olmaktan uzak, birreyci, ben merkezci bir yönetsel kurumlaşmasının sağlanmasıdır ki, işte asıl sorun bu provokatif yapının iktidara gelmesi en tehlikeli sonuçları doğurmasıdır.
Bireyciliği ve totaliter yapıyı reddedip, demokratik bir ortaklaşmayı savunan her yaklaşımın, dile getirsin getirmesin, empati meselesine merkezi önem vermesi gerekiyor. Haksızlıklarla mücadele etmekte en fiyakalı yasalardan çok daha fazla değerli olduğunu, o sağlanmadıkça , gerçek ve uzun süreli bir değişim sağlayamayacağını düşünüyorum.
Yazının ana kısmı narsizt kişilik, liberal düşünce ile birleştiğinde olacak yada olması gereken her değerle ortaklaşabilmesidir. Solu yeniden tanımlamaya çalışırken muhafazakârlarla da ortak bir zeminde buluşan sol liberalizminin Türkiye’deki serüveni nasıl başladı. 12 Eylül sonrası Türkiye solunun önemli bir kısmında sol liberalizmin de etkisiyle SOL’a alternatif bir anlatı oluşturulmaya başlanıldı. Bu anlatının temel prensibi; doğu ve batı toplumlarını kategorik ayrıma sokup, Türkiye’nin de dâhil edildiği doğu toplumlarında sivil toplumların gelişmemişliği ve bunun üzerinden demokrasinin de gelişmemişliği üzerine bir anlatının oluşturulmasıdır.
Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, burjuvazinin küresel olarak sınıf mücadelesinin sona erdiği ve tarihin sonunun geldiğine dair söylemi çok hâkim. Burda yeni dünya düzeninin savunucuları Sol liberaller,sahnede cirit atıp, bu maskenin en güzel savunucuları olmakla iyi bir algı oluşturmuşlardır.
Özellikle sol liberaller başka bir çıkış yolları olmadıkları için, başka bir düzen tahayyülleri olmadıkları için ve güvendikleri bir toplumsal taban olmadıkları için muhafazakârlardaki o değişim motta sının kurbanı olup, Türkiye tarihinin en inanılmaz pasif siyaset bilinci ile ‘’ Yetmez ama Evet’’ diyecek kadar toplumsal özgürlükleri, ve bilinci muhafazakarlara hediye etmişlerdir.
Adını koymak dedik ya, bu süreç kadar, içini doldurmak üç beş kelime yetmez. Bu yüzden kendiliğinden bir araya gelemedikleri sürece, bunun için önce bir araya getirilmeye ihtiyaç duyacaklar.
Öyleyse adını koyalım: “SOL” dediğimiz şey işte bu ihtiyacın karşılanmasından başka bir şey değildir.