Her Gün Bir Kadın Daha Eksiliyoruz
Yine bir sabah.
Yine ekranlarda bir genç kadının adı.
Yine “başından vurulmuş halde ölü bulundu” cümlesi.
Aydın’da üniversite öğrencisi Teslime Hanedan öldürüldü.
Teslime artık yok.
Bir genci daha hayattan koparan bu düzen ise hâlâ yerli yerinde duruyor.
Memlekette neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor.
Alışın diyorlar. “Bu işler olur” havasında davranıyorlar.
Haber bültenlerinde tek bir cümleyle geçiştiriliyor, sonra ekonomi, sonra hava durumu.
Sanki öldürülen bu kadınlar insan değilmiş gibi.
Sanki bu ülkede kadınlar korkarak yaşamaya mecbur değilmiş gibi.
Ama biz mecburuz hatırlatmaya.
Teslime’nin ölümünü “bireysel” bir sorunmuş gibi sunanlara, bu cinayetlerin politik olduğunu haykırmaya mecburuz.
Çünkü bu ülkede kadın olmak; sevdiğin kişiden, ailenden, sokağından, komşundan, öğretmeninden, müdüründen hatta adalet sisteminden bile korkarak yaşamak demek.
Yargı, faili caydırmıyor.
Devlet, şiddeti durdurmuyor.
Toplum ise hâlâ “kim bilir ne yaptı” demeye devam ediyor.
Halbuki herkes biliyor gerçeği.
Teslime’nin başına gelen, herhangi bir kadının başına gelebilir.
Adı Emine olabilir, Ayşe olabilir, Gülşen olabilir.
Üniversiteli de olabilir, çalışıyor da olabilir, evli de, boşanmış da.
Şiddet “neden” aramaz.
Kurbanını seçer ve vurur.
Ve biliyoruz ki, bir ülkede kadınların hayatı bu kadar ucuzsa, orada hukuk da, ahlak da, siyaset de çökmüştür.
Çünkü bir devlet, kendi vatandaşının yaşam hakkını koruyamıyorsa, neyi koruyabilir?
Buradan açıkça söylüyorum:
Kadın cinayetleri münferit değil, sistematiktir.
Cezasızlıkla, kayıtsızlıkla ve duyarsızlıkla besleniyor.
Bu yüzden konu artık bir iç güvenlik meselesidir.
TBMM, bu cinayetleri sadece basın açıklamalarıyla geçiştiremez.
Kadınların yaşam hakkı için özel bir gündem oluşturulmalı.
Bağımsız bir komisyon kurulmalı.
Hafifletici sebep, iyi hâl indirimi, kravat falan… Bunların tamamı tarihe gömülmeli.
Yeter artık.
Her sabah bir kadının daha öldüğü bir ülkede kimse rahat uyuyamaz.
Ve kimse bu cinayetlerin seyircisi olarak kalamaz.
Teslime’nin ardından sadece yas tutmak yetmez.
Bu cinayetleri durdurmak için konuşmak, yazmak, bağırmak ve hesap sormak zorundayız.
Çünkü yarın sabah, yeni bir ismi daha duymak istemiyoruz.